16 Aralık 2009 Çarşamba

"Sokağa atılmış kimsesiz denizlerin nemli veda kelimeleri"

"Bu, bir defada öldürülmüş çocukların mavisi"
.
Küçük İskender
.
Resim: Joan Miró, Blue III,1961
.

9 Aralık 2009 Çarşamba

"Bunalım Bulvarlarında Kravatlı Pazarlar"


"Düz yazıda anlamı olan her mısrağı çiziyorum.Birgün bunu yazmıştım bir kenara, sonra da Rimbaud'un şu mısrasını düşünmüştüm:

"Bunalım bulvarlarında kravatlı pazarlar"

Böyle tanımlayabilirim şiiri. Bu, düzyazı ile şiiri iyice ayırmak için gerekli. Gerçekten hiç bir ilke anlamca şiiri düzyazıya yaklaştırmaz. Niçin böyle diyorum? Çünkü anlam düzyazıya özgüdür de ondan. Düzyazının amacı düşündür, bunun için de anlam üzerine kurulur. Anlam, bir bakıma düşünün ta kendisidir de denebilir. Hep biliyoruz düzyazının yapısını: Özne, eylem, yüklem. Bu düzen salt düşününü daha bir doğru, daha bir düzgün anlatma adınadır. Şiirin ise, böyle bir kuralı yoktur. Hele anlama, düz yazıdan anladığımız anlama, hiç mi hiç bağlı değildir."

İlhan Berk
( El Yazılarına vuruyor Güneş'ten)

"Umulmadık Bir Gün Olabilir Bugün"

"Kan var bütün kelimelerin altında"
.
Cemal Süreya
.
Resim: Gerhard Richter,Blood Red Mirror, 1991
.

29 Kasım 2009 Pazar

"Bütün İyi Kitapların Sonunda"

.
" Parmağını sürsen elmaya rengini anlarsın"
.
Edip Cansever
.
Resim :Vladimir Kush
.

20 Kasım 2009 Cuma

EL YAZILARINA VURURYOR GÜNEŞ

10 Mayıs (199o), İstanbul
(...)
"Şiir çünkü insanlara en yakın sanattır.Yalnız şiiir dünyaya aracısız bakmayı öğretir bize. Bir ağaç -yalnız şiirde- ağacın kendinden daha gerçektir. İnsanlar bir gün şiirin bu gerçeğine vardıklarında, dünyalarının değiştiğini göreceklerdir. Bu da büyük bir şeydir elbet.
Nasıl bir dünyada yaşarsak yaşayalım, ister güzellikle kucak kucağa, ister pisliklerle burun buruna yaşayalım, şiir hep yanında olacaktır insanların. Şairler bunun için var."




1 Temmuz (1977) , Topburnu
(...)
"Eve döndüm. Yapılacak bir yığın iş var. Kuyudan su çekeceğim, bir sandalyeyi zımparalayacağım, sonra pinotex süreceğim, artan tahtalarla bir kitaplık yapacağım, sonra da o boyanacak. Kayrakları deniz suyuyla yıkayacağım, kireç, beton çatlamasın diye sulanacak. İskele büyüycek, düzenlenecek. Valery söylemiş, yapı yapmak, yapıyla uğraşmak korkunç doyurucuymuş. Valery'in eline bir taş almadan bu yargıya nasıl vardığına şaşıyorum."
.
İlhan BERK
.

16 Kasım 2009 Pazartesi

SAİT FAİK

"Bir adaya çıkar: Sait Faik. Cümleleri bozulur."
.
İlhan Berk

"Bir biçime indirgendiğinde sarı bir kavuna benzer Sait Faik Abasıyanık"
.
İlhan Berk
.
Resim: T.C Posta Pulu, 1992
.


TE DEUM

"Gelmeyen güzel bir şey yoktu sizinle
bir deniz sizinle yüz kere görünürdü"
.
İlhan Berk
.
Resim: Pablo Picasso , 1954
.

10 Kasım 2009 Salı

"BOĞULAN OĞLANLAR KONTENJANI"

17 KASIM 1982

Ece, kahvede buluşalım diye telefon etti. Halikarnassos’ta liman boyunca, bir aşağı bir yukarı dolaştık. “Boğulan oğlanlar kontenjanı” bir tümce ( bir söz? ) geçti konuşurken. Ece bunu ilkokula yazılan , adı uzun süre “yok” diye geçen çocuklar için kullanıyor. “İlkokula yazılıp da gelmeyen çocuklar beni çok düşündürmüştür,” dedi.


İlhan BERK
(El Yazılarına Vuruyor Güneş’ten)
.

1 Kasım 2009 Pazar

"BİLİRİM BİR KIŞA HAZIRLANMAYI"


"Sana bir boyun atkısı gerek. Çünkü kış geldi."
.
Turgut Uyar
.
Resim: Picasso,Dora Maar,1936
.

30 Ekim 2009 Cuma

OĞUZ ATAY



"Önceleri, acemiyken
bu vaşak yokken daha yanıbaşımda
okul müdürü
veresiye satan bakkal
kapıcı ve akrabaları
dört ayrı ölümle ölmeyi öğren
demişlerdi bana
dört bucakmış
anlattıklarına bakılırsa dünya
omzun güneş kokuyor demişti
kısa eteklikli kız
o da omzuma bir şey konduracak mutlaka.
.
İşte o zaman bildimdi
anladımdı o sıra
ne bir atlas kalır bende, ne ibrişim
bu çuha, bu sicim elden çıkarsa
acemiydim gitmem dedim sizin provalarınıza
bön ve berbat buluyorum yaldızlı yaz gecelerinizi
berbattır balkonda o güneşli sabahlar
biraz açılmak için açıldığınız kırların
aniden karşılaştığınız ırmakların
ürpertesi ahmakça
böndür beni belimden bölmeye kalkan enlem
benden iki bakışık parça
çıkarmaya çalışan boylam da berbat"
.
İsmet Özel
(Of Being A jew'den)
.

29 Ekim 2009 Perşembe


"Cumhuriyetin ilk günleri gibiydi yüzün"
.
İlhan Berk
.
Çizgi: Dağıstan Çetinkaya (?)
.

28 Ekim 2009 Çarşamba


"Elmayı heyet karşısında
Isırmadıysan sana şair demezler"
.
İsmet Özel
..
Resim: Rene Magritte
.

23 Ekim 2009 Cuma

TOPLANDILAR

"artık şaşıyorum gözyaşına
mutsuzluğun harcını pekiştiren
çaresizliğin gözyaşına
binlerce beygir bir ovayı arşınlarken
yepyeni dişleriyle binlerce tay
ve sonsuz giyimiyle büyük hayat
kuşanırken en mavisini
güvercin toplayarak geldim öteden beriden
ona şaşıyorum
ki hepsi hiç değilse bir kere nisan görmüşler"
( Şaşıyorum Gözyaşına'dan)
.
.
"artık hiç bir zaman iyi bir yağmur yağmayacak
çok iyi biliyorum
çok iyi biliyorum
atların toynakları iyi kesilmeyecek
nalları acıtacak yumuşak mayalarını
evli kadınlar daha çok hüzünlenecek sinemalarda
çok iyi biliyorum"
( Pazarlıksız'dan)

20 Ekim 2009 Salı

Franz KAFKA


" Sonra öldün, sonra ıslıkladılar seni
gösterişsiz tabutunu yuhaladılar
lahana yaprakları attı sana
sonradan görme tombul ortayaşlılar
semiz, genç burjuvalar seni
tepeden tırnağa fermuarladı,
akşam gezmesine çıkan emekliler bile
duygusuzca silkelediler üzerlerinden
senin gözyaşlarını.


Bir soğuk uzay
parıltısıyla anılıyorsun artık
kuru bir bilgisayar tıkırtısıyla
açıyorlar taç yapraklarını ancak
bir alkol koması sırasında
senin yorgunluklarını
hastanelere makbuz yaptılar
çekingen duruşunu intihara karşı
kullanıyorlar koğuşlarda
çünkü çoktan ölüm götürdü seni
ölüm ölüm
gündelik sözlerimiz arasında
geçecek kadar kaba."


İSMET ÖZEL
(Üç Frenk Havası'ndan)
.

11 Ekim 2009 Pazar

NİLGÜN MARMARA ( 1958 - 13 EKİM 1987)

"sen ve yağmur.
başa dönemezsiniz.
öyle bir yol yürüdünüz ki ancak
dönüş yolunu yok ederek gelebilirdiniz
inişiniz bir iniş olurdu başa dönmemecesine.
yağmur yalnız yağarken yağmurdur
sen yalnız senken sensin
burada kalamazsın ve başa dönemezsin
gitmek zorundasın
kovalanan bir yahudi gibi
ama yahudiler gibi kendinle kalamıyorsun
her şey çok yetersiz senin için
her şey sana çok fazla
ayıklarsan ayık durabiliyorsun
aranı açıyorsun kendinle
eşyayı araladıkça
uyanmanın bedeli serapları fedadır
uykuyu tadayım dersen
kâbusa dalmak pahasına.
(...)
ne yıkılmış bir tapınağın suskunluğu
durdurabiliyor seni
ne gürültülü bir havra.
yükün ağır.
he's so heavy
just because he's your brother.
kardeşlerin pogrom sana.
dostlarının eşiğine varınca başlıyor
senin diasporan.
herkesin bahanesi var, senin yok
günahlı bir gölgenin serinliğinde
biraz bekleyebilirsin, daha sonra
burada kalamazsın, başa dönemezsin
ama dön
eve dön! şarkıya dön! kalbine dön!
şarkıya dön! kalbine dön! eve dön!
kalbine dön! eve dön! şarkıya dön"
.
İsmet ÖZEL
(Of Not Being A Jew'den)
.
.

10 Ekim 2009 Cumartesi

"KÖTÜLÜKTÜR ŞİİR ÇÜNKÜ"


Şiirin algıyla olan hesaplama katsayıları, “bugün”le yetinemeyecek kadar büyüktür; şair “bugün” ise, şiir “dün” ile “yarın” arasındaki bu etten köprüyü avcunun içinde tutan bir saldırı biçimidir. Beddua etmeyen, kehanette bulunmayan, umut aşılama lüksünü değerlendirmeyen, anlamı patolojik, hatta onkolojik boyutlara çekemeyen şair acı çeker; bu acı, etik veya estetik bir tatminsizlikten, sıkıntıdan değil, tam tersine şairin cehaletinden doğacaktır. Şair de şiiriyle birlikte level atlama mecburiyetini hissetmeli; zaferin, doyumun, paylaşımın ve mücadelenin büyük dolaşımı bu sihirli tavırda gizli; küçük dolaşım içinse, yani şairin kanının temizlenebilmesi de sokaktan, hayattan kopmamakla mümkün. “Bugün” olgusu burada yerini buluyor.

(...)

Çoğu şairi ve çoğu şiiri sevmediğim gerçek; beni zıplatmayan, benim canımı acıtmayan, beni heyecanlandırmayan, beni yazmaya doğru heveslendirmeyen insanı ya da şiiri neden seveyim ki?! Burada, bir edebiyatçı kimliğiyle değil, bir okur kimliğiyle cevaplıyorum bu soruyu. Karşılıksız iyilik diye bir kavram var; karşılıksız kötülük de karşıt çıkar beklenmeden yapılmalı; diyalektik bunu tezlemek zorunda. Belli bir nedene bağlı olmayan kötülüktür şiir çünkü; şairini de bekletmeden bu kötülüğe zaafı olan bir nesneye dönüştürür. Ok yaydan çıktı meselesi. Yay’la güdümlü yaşamak yerine, ok olup gitmek; bir duruma, bir duruşa hedeflenmek ve asıl önemlisi sunulanın, piyasası oluşmuş olanın dışına taşarak kendi gücünü, enerjini, sinerjiye gerek duymadan, ama sinerji mentalitesini özleye özleye sınamak.
.
küçük İSKENDER
.
Bir söyleşi (İmlasız, Sayı 3, Eylül-Ekim 2003 /Söyleşen: Özcan Erdoğan)'den alınmıştır.
.

4 Ekim 2009 Pazar

Atları Seven Bir Çocuk'tan



"oysa çocuklar daha lirique'dir Shakespeare'den"
.
Turgut Uyar
.
Resim: Pablo Picasso 1951 - Claude Writing

28 Eylül 2009 Pazartesi

" gülün kendini işlemek için
çırağı yada ustası yoktur"
.
Hilmi Yavuz
.
Resim:Vladimir Kush,Amor de Marinero ( Sailor's Love)
"kuşlarımı koymak için
bir gök resmi bulamadım"
.
Hilmi Yavuz
.
Resim: René Magritte, La Thérapeute,1941

27 Eylül 2009 Pazar

ÇIKMAZIN GÜZELLİĞİ

ÇIKMAZIN GÜZELLİĞİ
Turgut Uyar


Sorun: Şiirin, -üstelik insanın kendi şiirinin- çıkmazda olduğunun bilincine varmaktır. Bu çıkmazın bilincine varmak biraz da çözmek demektir onu.

Şiirimiz, (-) dolayısıyle edebiyatımız, çünkü ülkemizde edebiyatın, hattâ bazı ölçülerde toplumun birçok sorunları açık kapalı, şiirde tartışılır, şiirde çözülür yahut çözülmez veya bu sorunlardan şiirde vazgeçilir. Belki de sağlam düşünce zeminleri kurulmamış bütün ülkelerde böyledir bu. (-) gerçekten bir çıkmazdadır. Nasıl ki Nâzım sonrasında da, Orhan Veli sonrasında da çıkmazda idi. Çünkü şiirin çıkmazı, yukarda değindiğimiz sebepten insanın çıkmazına, toplumun çıkmazına sıkı sıkıya bağlıydı ülkemizde. (Belki de bir bakıma şiirin görevi hep çıkmazda olmaktır. Rahat işleyen şiir kuşku vermelidir. Belki yaşanandan geride kalmıştır onun için. Divan şiiri hiç çıkmaza düşmedi. Hiç değilse Tanzimata kadar düşmedi. Çıkmaza giren insan'la birlikte sarsıldı ve eskidi. Hece geride kalmayı kabullenerek başladı, onun için çıkmazda değildi. Sık sık dalgalanan, dalgalanmaları büyük bir toplumda, toplumu, yaşanandan değil, bir çeşit vocabulaire'den kovalıyordu, sunulmuşu sözcüklerden izliyordu. Buna boyun eğmişti). Şiir çıkmazda. Şimdiye değin, ne romanın, ne tiyatronun, ne sinemanın izleyemediği, anlayamadığı bir çıkmazda. Belki yalnız öykü'nün farkına vardığı bir çıkmaz.

Bu çıkmazın en önemli sebeplerinden biri, şiirin kendi sebep ve sonuçlan (denebilirse bir çeşit otofaji) ise, öbür nedenleri arasında, toplumsal koşulların, toplumsal dayanakların değişmesi, yani insanın, insanın alıp verdiklerinin, insan ilişkilerinin değişmesi ise, önemli bir başkası da: geri, sorumsuz, bilinçsiz, gelişen insanın, dolayısıyle, şiirin imkânlarına dar gelen, anakronik bir ortamın ve buna bağlı bir şiir ortamının türemesidir. (Bu ortamın bahse değmeyecek kadar önemsiz, etkisiz, olduğunu söyleyecekler çıkabilir. Önceleri biz de böyle düşünüyorduk. Ama şiir kendi başına yaşıyan, soyut bir yaratık değil. Geldiği sebepler, seslendiği, seslenmek zorunda olduğu yerler var. Ülkemizde daha bir süre, sözü edilmeye değmeyen şeyleri yılmadan ortaya koymak, tartışmak zorundayız. Herkes, savaşmaya zorunlu olduğu şeylerin budalaca çetinliğini bilmek, hesaba katmak zorundadır?

Her beğeninin bir ortamı, her şiirin türünün bir alıcısı vardır. Yapılmakta olanı kimsenin küçümsemeye hakkı yoktur. Ama budalaca aşk şiirlerinin, budalaca biçim denemelerinin birdenbire yarattığı ortama ses çıkarmamaya, görmezden gelmeye pek katlanamıyor insan.

Şiir çıkmazdadır. Bütün şiir yazanlara, edebiyat yazanlara hatırlatmak gerekir: Şiir çıkmazdadır. Çünkü insan çıkmazdadır, sorunlar çıkmazdadır.
Toplum değişiyor, insan değişiyor, insanın yeri değişiyor, insanın ilişkileri ve sorunları değişiyor. Ülkemizde en azından birtakım kavramlarla yeni yeni karşılaşıyoruz. Şiirin en azından artık bir avunma, oyalanma değil, bir saptama, belki bir önerme olduğu anlaşılıyor.

İnsan, dolayısıyla şiir değişiyor. Bu değişme ancak değişmenin ve değişenin, eskimenin ve eskiyenin farkına varmakla izlenebilir. Bilgi şartı yanında bunları ayırt etmenin asgari baz'ı sağlam bir duyarlıktır. Yüzyılımızın bütün gereçleri de bunu sağlamaya elverişli üstelik. 1930'un eksik idealizm'i, 1940 realizm'i ve 1950'nin hastalıklı romantizm'i ile bugünün insanını betimlemek mümkün değil.

Evet şiir çıkmazda. Çünkü insan çıkmazda. Ama bütün sorun bu çıkmazın bilincine varmakta. Şiirin çıkmazda olmadığını düşünenlerden yana değiliz. Çünkü bu çıkmaz; bilince, bilgiye uygunluğa, çağdaş şiire ve insana yeni bir imkândır.

Turgut Uyar
.
Resim: Vladimir Kush, Back Side of the Moon

17 Eylül 2009 Perşembe

SONSUZ BİLİNCİNDE YAŞAMANIN O ATLAR*


"Atlarla. Uzun bacaklı evrensel atlar
Bunlarla gelişiyor sevdamız anlatılmaz"
.
Cemal Süreya
.
*Turgut Uyar

.
Resim: Marcia Baldwin

14 Eylül 2009 Pazartesi

BİLDİRMECE

"Bu sokaktan biri geçince
Başka biri de geçebilir demek
Ne demek?"
.
Metin Eloğlu
.
Resim: Metin Eloğlu, İzmir'de Sokak

11 Eylül 2009 Cuma



" Yanlış olan nesne yok."
.
İlhan BERK

.
Resim:René Magritte,Personal Values,1952

9 Eylül 2009 Çarşamba

ŞİİR KOKUSU'ndan


“Şiir Kokusu” koyduk bu konuşmanın başlığını. Neden böyle yaptık? Çünkü şiirin, kokusundan başka esas alabileceğimiz bir vasfı yok. Yani şiiri kokusundan tanıyabiliriz. Robert Graves’e, "İyi şiiri kötü şiirden nasıl ayırabilirsiniz?" diye sormuşlar. "Burnumla" demiş. İyi şiirin kokusu başkadır, kötü şiirin kokusu başkadır. Ama o biraz daha açıklayıcı bir cevap vermiş. "Tıpkı kokmuş balığı, kokmamış balıktan ayırdığım gibi" demiş. Balık bozulunca kokusu değişiyor. Bu manada kötü şiirin kötü bir kokusu olur. Daha doğrusu artık yenmeyecek balık nasıl kokuyorsa, okunmayacak şiir de öyle kokuyor.
.
Şiirin ne olduğu meselesini sağlam bir kaynaktan öğrenmek için Kuran-ı Kerim'e başvurmak zorundayız. Zorundayız diyorum ama bu zorunluluk herkesin riayet ettiği bir zorunluluk değil tabii. Kuran-ı Kerim'in 26.suresi Şuara suresi… Ve o surenin son ayetleri, 224. ayetten başlayarak şu mealle bize ulaşıyor: Şairlere ise azgınlar uyar. Veyahut şairler ise gerçekten, onlara azgın sapıklar uyar. Onların her vadide şaşkın şaşkın dolaşmakta olduklarını görmedin mi? Ve onlar yapmadıklarını söylemektedirler. Ancak iman edip salih amel işleyen, Allah'ı çokça anan ve haksızlığa uğradıktan sonra öçlerini alanlar müstesna. Zulmedenler, zulmetmekte olanlar, nasıl bir inkılaba uğrayıp devrileceklerini pek yakında bileceklerdir... şeklinde bir meali var bu Şuara Suresi'nin son ayetlerinin. Demek ki bu şairlerin yaptıkları iş pek parlak bir iş değil. Yani onlara uymak pek tekin değil. Çünkü onlara sapkınlar ve azgınlar uyar, diyor Kuran-ı Kerim. Ama üç tane istisna zikrediyor. Şairler eğer Allahın adını çok anan kişilerse veya salih amel işleyen kişilerse veyahut -ki ben o kategoriye kendimi sokmak hevesindeyim- uğradıkları haksızlığın öcünü almak üzere şiir yazıyorlarsa, onlara Kuran-ı Kerim cevaz veriyor. Yani onların yazdıklarına uyanlar sapkın ve azgın olmuyorlar.
.
(...)

Türk şiiri 1954-1959 yılları arasında son modern atılımını yaptı. Bu modern atılım Avrupa milletleri arasında Türklerin komplekse kapılacak bir yeri olmadığını, Türklerin en az Avrupalılar kadar zihni bir hazineye sahip olduklarını gösteren bir şiir akımıydı: İkinci Yeni Şiir akımı. Ve sonra da bu insanlar bireysel ya da ferdi açılımlarını sürdürdüler. Bağımsız önemli şiirler yazdılar. Fakat burada önemli bir şey var: İkinci Yeni şiiri dediğimizde, burada hiyerarşik sınıflama görürüz. İkinci Yeni şiirinin en önemli üç ismi şunlardı: Turgut Uyar, Edip Cansever, Cemal Süreyya. Bu, sırayı da gözeterek yapılmış bir tasnif. Ondan sonra derece farkı olarak Ülkü Tamer ve Kemal Özer gelir. Bu İkinci Yeni’nin en canlı olduğu döneme ait bir tasnif. Şimdi bu tasnifte Sezai Karakoç' un, Fazıl Hüsnü' nün, Metin Eloğlu'nun yerleri farklı farklıdır. Bu hiyerarşik bölünmeye riayet etmeyen yerleri vardır, ama bakınız İkinci Yeni Şiirindeki bu hiyerarşik bölünmede doğrudan doğruya Türkiye'nin meselelerinde omurgaya yakınlıkla tespit edilmiş bir şeydir. Omurga olan Turgut Uyar'ın şiiridir ve Edip Cansever ona destek olan bir şiir kurmuştur. Cemal Süreyya'nın kurduğu şiir de bu desteği süsleyen şiirdir. Ne demek istiyorum? Oteller kenti diye bir kitabı var Edip Cansever'in. Ben şahsen tanıdığım için biliyorum, memleketi hakkında “bu memleket benim değilse, ben bir sıfırım” mantığıyla hareket eden bir adam. Amerika'dan Walt Withman'ı koparabilir misiniz? Ya da Walt Withman'dan Amerika'yı? Hayır! Böyle bir şey yapılmıştır ve bu, o ülkenin hesaba katılmasında rol oynayan bir şeydir. Bizim bu şairlerimiz de apolitik görünürler, öyledirler nitekim. Siyaseti iktidar oyunu olarak alırsanız, şüphesiz apolitiktirler. Ama bir memleketin devamı, bir memleketin yükselişi söz konusu olduğu zaman bu insanların “Bir dokun, bin ah dinle” durumunda olduğunu görürsünüz. “Bir ay aldım Diyarbakır' dan / Tokat' tan biri öldü o zaman” diye başlar şiir. Diyeceksiniz ”işte, artistik şeyler”. Hayır! Değil!.. Geçenlerde bir mülakatımda söyledim: Turgut Uyar'ın İkinci Yeni içindeki ikinci kitabı… Birincisi “Dünyanın en güzel Arabistanı”, ikincisi “Tütünler Islak”… O kitap yayınlandığı zaman sigara paketlerinden çıkan tütünler ıslaktı. O günleri yaşayanlar bilirler, Tekel’in ürettiği sigaradaki tütünler ıslaktı. İnsanlar yaşamak fakat mutlaka yaşamayı yükseltmek derdiyle şiir yazıyorlardı. Milletin başına şair diye bela kesilmek üzere değil. Yani Türkiye'de “şair olan şaire” uymak, Kuran' a rağbet etmenin açık bir yol olduğu durumu gösterir. Yani Türkiye'de şairler Allahın adını anmasalar da, salih amel işlemeseler de, uğradıkları haksızlığın öcünü almak üzere şiir üretmektedirler.
.
İSMET ÖZEL
.
(30 Nisan 2006'da İzmir TÜYAP' ta yaptığı "ŞİİR KOKUSU" başlıklı konuşma'dan)
.
Resim:Paul Klee, Heroic Roses, 1938

5 Eylül 2009 Cumartesi


"Kurbağalara bakmaktan geliyorum, dedi Yakup"
.
Edip Cansever

.
Resim : David Stoupakis "The Day the Frogs Rain Down" 2005

30 Ağustos 2009 Pazar

GELENEKÇİLİK ve İLERİCİLİK


GELENEKÇİLİK ve İLERİCİLİK
İsmet Özel

Gelenekçilik ve ilericilik: Aynı eğilimin iki yüzü bunlar. Bakmayın gelenekçilerin ve ilericilerin birbirleriyle didiştiklerine, dövüşlerini bile aynı şeyi savunarak yaparlar. Bir kısmı, geçmişten getirilen değer ve kurumların gerekliliği üzerinde ısrar ederken, karşı taraf gelecekte elde edilecek kurum ve değerlerin övgüsünü yapıyor. Doğrusu, her biri kendi savunduğu yanı ayakta tutabilmek için karşı çıktığı cephe­nin görüşlerine muhtaç. Geleceğe doğru bir zincirin devam ettirilmesi için geçmişten uzatılan halkaların sağlam tutulması gerek, geçmişin halkalarının sağ ve esen tutulması da zincire yeni halkaların eklen­mesini kaçınılmaz kılar. Bu iki taraftan biri için çarpışan öteki tarafa mühimmat sağlamak zorundadır. Gelenekçiler de, ilericiler de kendi savaşlarını yürütebilmek için zihin kalıplarına, metafizik temellere, varsayımlarla yüklü bir tanıtlama mekanizmasına bağlı, bağımlıdırlar.

Şiir okumak isteyen kimse gelenekçiliğin ve ilericiliğin entelektüel yükünü bir yana bırakmadıkça giriştiği işin altından kalkamayacaktır. Şiirin ne gelenekle, ne de beklenen hayatla başı hoş değildir. Geçmiş ve gelecek şiir için (ve içinde) yabancılaştırıcı öğelerdir. Şiir okumanın hasadı ancak bilinmeyen eski ile tanışılmamış yeni arasında toplanır. Şiir okumak, ancak "şimdi"nin olağanüstü vuruculuğu, tadılan somut yaşama anının tazeliği ve uyancılığı ile doğru çizgiye oturur.

Gelenekçilik yoluyla olsun, ilericilik yoluyla olsun bir "tevâlî"ye teslim olmuş kafalar şiirin gerçekliğine ulaşamaz. İçinde bulunulan "müthiş zaman parçası"nın önemini bir önceki veya bir sonraki za­manla değiştirme yanlısı kimseler yaşamadaki uyanıklığı terk etmiş, şimdiki zamanı gölgede bırakıp kendilerini uyuşturmuş kimselerdir.

Şiir okumak gelenekçinin gereksindiği bir olay değildir, çünkü şiir okumakla zihnimizde geçmişe ait bir kurumu veya geçmişin değer öl­çülerinden birini yerli yerine oturtmuş, gelenekçi tutumumuzu haklılaştırmış olmayız. Tam tersine şiir geçmişe dair imalarında bizim o güne kadar hesaba katmadığımız bir boyut getirerek kalıplaşmış ölçü­leri sarsar. Zaten şiir, şiir vasfını kazanabilmek için geride kalmış olan bir hayat parçasını deşmek, teşrih etmek, bize bilincine varmadığımız bir yanını işaret etmek zorundadır.
.
Yine, şiir okumak ilericinin de gereksinimi dışında kalacaktır.
Çünkü şiir hiçbir zaman atılacak yeni bir adımın basamağı olamaz. Bu sağlamlıktan yoksundur. Peki, şiir bize geleceğin ulaşılmaya değer bir yanını ya da doğrudan doğruya geleceğin el uzatmaya değer olduğunu söyleyemez mi? Evet, ama dikkat edin, bu durumda, gelecek şimdiki zamanın bizinin bir parçasıdır. Nitekim şiirde geçmiş de önceye ait bir kategori olmaktan çıkar.

Bütün bunları söylemekle gelenekçi ve ilerici olarak tanınan şairle­rin gerçekte şair olmadıklarını, onların izleyicisi olup da gelenekçi ve ilerici eğilimler besleyen insanların gerçekte hiçbir zaman şiir okuma­dıkları yargılarına varmak istiyor değilim. Sadece şunu söylüyorum: İdeolojik konumu ne olursa olsun bir şair gerçek parıltıyı ancak ge­lenekçiliğe ve ilericiliğe musallat olan "tevali" zincirini kırdığı, hazır düşünme kalıplarını parçaladığı zaman ele geçirebilir. Şiir okuyanlar da eğer şiir yoluyla herhangi bir şey sağlama durumuna geçerlerse, bunu ancak hazırda bulundurdukları anlayışlarının dışına çıkarak başarabilirler.

Hiç akıldan çıkarılmaması gereken doğru şudur ki şiir konusunda genellemeler düzeyinde kalan her açıklama noksandır. Şiirden (ve belki de bütün sanatlardan) söz ederken konulan, konulmaya çalışan kurallar her somut durumda sarsılabilir. Her şairin belirgin bir dün­yası, her şiirin oturmuş, belirgin bir maddesi vardır. Eğer şiir üzerine konuşulacaksa genel sözlerin, her özel durumda yeniden gözden ge­çirilmesi, en azından o özel durum uğruna daha da derinleştirilmesi kaydıyla konuşulmalıdır.


İsmet Özel
(Şiir Kitabı, Adam Yayınları, İstanbul, 1982)
.
Resim: Vladimir Kush,Golden Anniversary
"ben atlara ve uzaklara hayrandım "
.
İsmet Özel
.
Resim: Marcia Baldwin

"Göke bir ululuk katardı sonsuz biçimin, at!"
.
. Turgut Uyar
.
Resim: Marcia Baldwin

"Kuşlar uçuyor üstümde bunlar senin elmanın kuşları
Gökyüzü var üstümde bu senin elmandaki gökyüzü "
.
Cemal Süreya
.
Resim: Neriman Oyman

"Ahırlarımızda her zaman sana ayrılmış bir at vardı"
.
Cemal Süreya
.
Resim: Vladimir Kush, Black Horse

"Ne kadınlar sevdim zaten yoktular"
.
Atila İlhan
.

Resim: Emel Altuğ

28 Ağustos 2009 Cuma


"benim her duygum biraz hüzün gibidir"
.
Turgut Uyar
.
Resim: Neriman Oyman

26 Ağustos 2009 Çarşamba

Female Head


" hani bazen durur gibi olur ya dünya
çiçekler kurutmuşuzdur bir gün birlikte
bir defterde:
öyle bir şeydir işte kadınlar
kimbilir ne zaman, nerde, birden
yaşamışızdır bir sesi"
.
İlhan Berk
.
Resim: Leonardo da Vinci, Female Head, 1508

24 Ağustos 2009 Pazartesi

Black Cat


" yani ben öyle bir kediyim ki
gözlerim büyüyüp küçülmüyor
yani
sonsuzluğun acısını çekmiyorum"
.
Turgut Uyar
.
.
Resim:Ernst Ludwig Kirchner,Black Cat, 1926

23 Ağustos 2009 Pazar

"ŞİİR TETİKTE GİDER" VI


"...şiir insanın başvurduğu zaman yerini kavrayabileceği bir çalışma alanıdır. Yani şiire biz insanlar yerimizi, nerede olduğumuzu, koordinatlarımızın neler olduğunu bilebilmek için başvururuz. Bunu merak etmeyen şiirle uğraşmaz. Şiirle uğraşmak için kendi eksenlerini merak etmek gerekir. Bu merakı olmayan insanların şiirle uğraşmalarına gerek yoktur. İşte o yüzden de şiirle ilgilenen insanların sayısının çok olması şart değil. Şiirle ilgilenen insanlar toplumda bu ilgisiz ve bîgane insanların bir gün eğer ihtiyaç duyarlarsa yararlanabilecekleri bir mevkii tutarlar. Şimdi şiirin, nereye gideceğimizle ilgili bir tavsiyesi ya da komutu yoktur. Olduğu düşünülerek yazılan her şey çok fukara kalır. O yüzden biz gerçek şairle şair benzerini bu ölçüyle ayırabiliriz. Gerçek şair bize koordinatlarımız, eksenlerimiz hakkında donanım sağlar, bilgi verir. Şair benzeri ise gidilecek yer hakkında ya komut verir ya da tavsiyede bulunur. Onun için şairle şair benzerini bu bulunduğumuz yerin tespitinde işimize yarayıp yaramadığı ile ayırabiliriz. Bu mânâda tabii ki siyasetin her günkü akışıyla da alakası vardır şiirin, kâinat yaratıldığından beri de insanın kâinattaki yeriyle de alakası vardır. Yani bugün, şimdi de işimize yarar. Tamamen geçici şartlardan bağımsız bir alanda da işimize yarar. Şimdi biz şiiri demek ki yerimizi tespit ümidiyle okuruz. Bu bakımdan hangi şairi seçtiysek biraz da onun risklerini üstlenmiş oluruz. Dediğim gibi bu hiçbir zaman hayat reçetesi olarak işimize yaramaz fakat hastalığın teşhisi bakımından şiirden daha iyi bir ölçü bulmak mümkün değildir. Bir yerimizin ağrıdığını biliriz ama niçin ağrıdığını şiirden öğreniriz. Şiir, ağrımızı giderecek bir merhem, bir reçete sunmaz. O açıdan şairlerin yaptıklarına bakarak yerimizin tutulmaya değer bir yer olmadığı konusunda da karar sahibi olabiliriz.
.
İsmet ÖZEL
.
ŞİİR TETİKTE GİDER KONFERANSLARI'ndan
.
.
Resim : Vladimir Kush, Ananas Crowd

21 Ağustos 2009 Cuma

" ŞİİR TETİKTE GİDER" V


"...şiir hiçbir şekilde terbiyesiz birine kendini vermez. Şiir terbiyesi de şiir okuyarak alınabilen bir şeydir. Onun için şiir hakkında bir izlenim edindiğini sanmak bile hatalıdır. Yani eğer şiir sizi tekrar kendisine çekecek bir gücü göstermediyse bir kere rafa kaldırılacak bir şey ya da çöpe atılacak bir şey. Bu da kâfi değil. Şiir ikinci okuyuşta ben buna mı kapılmışım dedirtmişse tabii ki gene rafa kaldırılacak ve çöpe atılacak bir şeydir. Şiir üçüncü okuyuşta bunu ben bir daha okuyacağım dedirtmediyse gene çöpe ya da rafa göndermek gerekiyor onu. Şiir öyle bir şeydir ki envai çeşit çiçekleri olan bir bahçe olarak tanzim edilmiştir. Girersiniz bahçeye orda biraz vakit geçirirsiniz sonra bahçeden çıkarsınız çünkü insan hep ömrünü şiir okuyarak geçirmez ama şiir öyle bir bahçedir ki siz orda geçirdiğiniz süre boyunca mutlaka sizden bir şey düşürürsünüz. Sonra o şeyinizi ararsınız haa orda düşürdüm deyip o bahçeye tekrar gidersiniz, orda kaldığınız sürede başka bir şey düşürürsünüz ve devamlı olarak o bahçeye girer çıkarsınız. Şiir böyle bir şeydir."
...

"Şiir, heykele benzer. Ne bakımdan? Onunla ilişki kuran kişi bakımından. Bir heykel durduğu yer bakımından anlam taşır değil mi? Yani heykeli bir köşeye de koyabilirler. Eğer bir köşeye koyarlarsa heykeli bazı açılardan o heykeli görmek artık mümkün değildir. Değil mi ? Heykel mutlaka her tarafından görülecek bir yere konması lazım. Öyle değil mi? Ve şiir şu bakımdan heykele benzer ki küçük bir açı değişikliğinde bambaşka bir şey görürsün. Tabii ki o heykeldir hep ama biraz ilerlediğiniz biraz gerilediğiniz, biraz yana kaydığınız zaman başka bir şey görürsünüz. Değil mi? İşte şiirin böyle bir özelliği vardır. Ama ana varlığını anlamak o açı farklarını değerlendirmek için şarttır. "


İsmet ÖZEL

.
ŞİİR TETİKTE GİDER KONFERANSLARI'ndan
.

Resim : Vladimir Kush, Arrow of Time

Lady in a Green Jacket

"Yeşil imgeli kız! Biz size
Yazılı sevdalar sunduktu
Ve döne döne uçurumlar gibi şiirler...
Şiirlerle örselenmiş yüzü
Ve kalbi güllere belenmiş
Biriydim ben... "
.
Hilmi Yavuz
.
Resim: August Macke,Lady in a Green Jacket, 1913

Deer in the Snow

" ürkek ayak sesiyle kış
geyikler çizen sesimdir."
.
Hilmi Yavuz
.
Resim: Franz Marc, Deer in the Snow, 1911

Meditative Rose


"Bir gülün açılması devrimdir."
.
Hilmi Yavuz

.

Resim: Salvador Dalí,Meditative Rose , 1958

16 Ağustos 2009 Pazar

"ŞİİR TETİKTE GİDER" IV


"Şiir, başından beri bize vazgeçmeyeceğimiz bir alanın ya da uğruna bir şeyleri fedâ edebileceğiniz alanın bulunduğunu haber verdiği için şiir oluyor."
.

"...biz şiiri, hayatın fark edilebilir, tadılabilir ve bu fark ediş ve tadıştan sonra bir yükselişi kendimize ait kıldığımız bütün olarak anlayabilirsek önümüz, yolumuz açılmış olur."
.

. "..eğer hayatımız karnımızı doyurmak ve canımız sıkıldığı zaman gönlümüzü ferahlatacak bir şeyler te’min etmekten ibaretse, o zaman hayatımızda şiir olmadan yaşayabiliriz."
.
İsmet ÖZEL
.
ŞİİR TETEKTE GİDER KONFERANSLARI'ndan
.
Resim:Vladimir Kush, Sisyphus

Lyrical


" At ki ayağı burkulmuştu yıldızların devrilmesinden"
.
Sezai Karakoç
.
..

Resim: Wassily Kandinsky, Lyrical, 1911

Flight of the Sun


"Güneşin zekasıyla doymak isterdim"
.
İsmet Özel
.


Resim: Vladimir Kush, Flight of the Sun

"ŞİİR TETİKTE GİDER" III



"19.yüzyıl Avrupa Medeniyeti şiiri nazımdan büsbütün ayırdı. Şiirin manzum olma şartını kaldırdığı gibi manzum olan şeye pek fazla şiir değeri yüklememe eğilimini de güçlendirdi. Felsefeyle şiir arasındaki ya da düzyazıyla nazım arasındaki zıtlaşma aslında bizim insanlar arasındaki münasebetlerde merî olan, yürürlükte olan şeyin bir uzlaşma mı yoksa bir anlama mı olduğu konusundaki tartışmaya açılan bir şey. Yani biz insanlar kısa veya uzun vadeli hayatımızda sadece birbirimizle uzlaşarak mı iyi bir hayat temin ederiz yoksa birbirimizi anlayarak mı? Eğer uzlaşarak diyorsak düzyazıyı ve neticede parayı seçmiş oluruz. Düzyazıyı seçmek demek uzlaşıyı seçmek demektir, yani parayı seçmek demektir. Şiiri seçmek ise anlamayı seçmek demektir. Yani dini seçmek demektir. Yani düzyazıyla şiir arasındaki uyuşmazlık parayla din arasındaki uyuşmazlık noktasına indirgenebilir. Para dediğimiz şey nedir? Kıymetinin olduğuna dair üzerinde uzlaşmaya vardığımız şeydir para. Kıymetinin olduğuna dair üzerinde uzlaşmaya vardığımız şeydir para. Anlamamız gerekmez parayı. Ama din ve şiir anlaşılmadıkça bize hiçbir katkı sağlamayan iki alandır. "
.
İsmet ÖZEL
.
ŞİİR TETİKTE GİDER KONFERANSLARI'ndan

.
Resim: Vladimir Kush, Pearl

"ŞİİR TETİKTE GİDER" II


"Homeros “gül parmaklı şafak” diyordu. Yani işte bu metafordur falan filan diye bana izah edersiniz, ama yani işte “gül parmaklı şafak” dediğimiz zaman bir şeyler birleşiyor. Yani, şu şuna nispet ediliyor. Meseleler felsefenin işi, ama bu sözü işiten insan kendisini o bütüne dâhil ediyor. Bu sözü beğenmeyen insan da olur mu? Olur tabii. O, o sırada para kazanmaya çalışıyordur. Yani “gül parmaklı şafak” lafıyla kaybedecek vakti yoktur. Ama bazıları “gül parmaklı şafak” lafını duydukları zaman şöyle bir dururlar. Ne demek istedi acaba diye. Ne demek istediğini bulurlar mı bilirler mi, o ayrı. Ama “gül parmaklı şafak” dendiği zaman şöyle bir durmak şiirle yola çıkmayı kabul etmek demektir. "
.
İsmet ÖZEL
.
ŞİİR TETİKTE GİDER KONFERANSLARI'ndan
.
Resim: Georgia O'Keeffe , Red Hills- Lake George,1927

14 Ağustos 2009 Cuma

Girl With Cat II


"Biz kadınız, bilmeden seviyoruz bu kedileri"
.
Edip Cansever
.


.

Resim: Franz Marc, Girl with Cat II, 1912

11 Ağustos 2009 Salı

"ŞİİR TETİKTE GİDER" I


"Kur’an-ı Kerim’de bir Şuara sûresi var ve orada sûrenin sonlarına doğru şu mealde bir hüküm yer alıyor: “Şairler ki onlara sapıklar uyar. Onların her vâdide gezindiklerini görürsün…”Şimdi şairlerin kurdukları dünyaya bağlı kalıp onların peşinden sürüklenen insanların sapıklar olacağı İslamî görüşler çerçevesinde sarih. Eğer şairlerin sözlerine uyarsanız sapıklardan biri olursunuz. Demek ki bu pek kıymetli bir şey değilmiş diye düşünebilirsiniz. Elbette öyle. Yani şairler bize bir dünya verirler. Bu dünya bizim doğru hareket etmek için gücümüzü toparlamamıza imkân veren bir dünyadır. Şairlerin söyledikleri dolayısıyla biz bir davranış kalıbı geliştirmeyiz. Geliştirirsek bunun sapıklıktan başka bir şey olmayacağını bilmemiz lazım. (...) Yani şairler bize bir dünya verirler. Ama şairlerin verdiği dünya şekil alacağımız dünya değildir. Yani şairlere uyarsak sapmamız kesindir. Diyeceksiniz ki senin için de mi söz konusu? Elbette ki. Eğer benim şiirlerimin birilerine biçim vermesi, birilerinin hayatına yön vermesi söz konusuysa onlar hapı yutmuştur. Biz şiirden bir eylem planı te’min etmeyiz. Biz şiirden eylemin kaçınılmaz olduğunu öğreniriz. Anlatabiliyor muyum? Ne yapacağımızı değil mutlaka bir şey yapmamız gerektiğini öğreniriz.Bu hangi şair olursa olsun. Eğer bunu yapamıyorsa zaten ortada şiir yoktur. Biz de Nefî’nin şiirini okuyup onun dediği şeyleri yapmaya kalkarsak değil ama Nef’î’nin şiirini okuyup demek ki “bak insanlar, insanlara neler söylüyormuş” demeyi başarabilmemiz gerekir. Anlatabiliyor muyum? Yani bir insandan bir insana bunlar naklediliyor, bunu bize şiir te’min eder. Daha doğrusu şiirler yoluyla biz, hakikat arayışımızın vazgeçilmezliğine karar veririz. Yani şiirde hakikat olduğuna değil hakikat aramanın değer kattığına insan hayatına şiirler yoluyla ulaşabiliriz. O yüzden biz şiirlere tekrar tekrar başvurabiliriz, çünkü ordan biz mutlaka bir enerji alacağızdır. Ama dediğim gibi bu enerji o şiirde söylenen şeylerin yerine getirilmesine yarayacak bir enerji değil. Biz doğru konusundaki belirlenişimizi doğru konusundaki muayyen hâlimizi dinden alırız. Sanat bize dini yaşamamıza imkân verecek, yol açacak, o yolu genişletecek donanımı sağlar. Yani bizim basit karşıtlıklardan arınıp daha inceliklere rağbet eden bir anlayış seviyesi tutturmamıza yardım eder. Yani biz bazı şiirleri okuduğumuz için, bazı şiirlerin bize sağladığı gücü emdiğimiz için artık yalınkat ve softaca yaklaşımlara rağbet etmez insanlar haline geliriz. Yoksa şiirde söylenen şeylerin tatbikiyle bir yere varmamız mümkündür, orası da cehennemdir. Şimdi ben ömrümde çok güzel bir “yobaz” tarifi işittim. Söyleyen kişi de Necip Fazıl Kısakürek idi, yobaz tarifi yaptı bir konuşmasında, şöyle dedi: “Adama salı günü yeşil elbiseni giyersen öleceksin dediğin zaman adam bu senin söylediğine inanmaz ama salı günü de yeşil elbisesini giymez, işte bu adam yobazdır.”"
.
İsmet ÖZEL
.
ŞİİR TETİKTE GİDER KONFERANSLARI'ndan
.
Resim: V. KUSH