7 Şubat 2011 Pazartesi

Dağlarca Yazdı Ama...

Fazıl Hüsnü Dağlarca'nın ölümünden sonra, edebiyat dostları olan dostlarım arasında küçük ölçekte bir soruşturma yaptım: Bir tek sorudan ibaretti bu soruşturmam: 'Fazıl Hüsnü Dağlarca'nın şiir kitaplarından en beğendiğiniz hangisidir?'

Buna belki de inanmayacaksınız, ama soruşturmama verilen cevapların tamamı, en beğendikleri kitap olarak 'Çocuk ve Allah'ın adını vermişlerdi; sayısı belki de yüz'ü aşan şiir kitaplarının, 'Çocuk ve Allah' dışında hiçbiri, bu soruşturma cevapları arasında yoktu!

Dağlarca'yı sadece Türk edebiyatında değil, Dünya edebiyatında da, tekil kılan onun şiirinin niteliği kadar, niceliğidir de elbette. Asla küçümsemek için söylemiyorum: Bu kadar çok şiir kitabı yayınlayan başka bir şair olmadığına göre, Dağlarca'nın Guinness Rekorlar Kitabı'nda yer alması gerekir.

Ortada tuhaf bir paradoks var: Dağlarca, yüz'e yakın (belki de yüz'ü aşkın!) şiir kitabı yayımlamış olmasına rağmen, sadece (evet, sadece!) bir tek şiir kitabıyla, 'Çocuk ve Allah'la öne çıkıyor, o kitapla hatırlanıyor! 'Çocuk ve Allah', bu anlamda bir 'kült-kitap';- başka bir deyişle, 'Dağlarca kültü'nün kitabı...

'Çocuk ve Allah', benim için de Dağlarca şiirinin başyapıtıdır. Dağlarca, 1940 yılında yayımladığı bu ikinci kitabıyla, şiir alanındaki büyük ve olağanüstü yeteneğinin tamamını (evet, tamamını!) ortaya koymuştur. Daha sonra yazdıkları, 'Çocuk ve Allah'ın açık ya da örtük, bir devamından ibarettir. Dostoyevsky'nin Gogol'un 'Palto' hikâyesine ilişkin sözünü, Dağlarca şiirine uyarlayarak söylersem, "Dağlarca'nın bütün şiiri, 'Çocuk ve Allah'ın cebinden çıkmıştır" ve 'onun 'kült-kitap' olmasının nedeni, bana göre elbet, işte tastamam budur!

Dağlarca, şiirini hiç değiştirmedi. Destanlar, metafizik şiirler, devrimci şiirler ve akla gelebilecek her konuda yazdığı şiirler, konu olarak farklılıklar gösterse bile, derin yapı'da ya da Biçim'de herhangi bir değişiklik göstermezler. Dağlarca, sürekli olarak, 1940 yılından başlayarak edindiği o büyük biçimsel ustalığı kullanmış, şiirini hiç değiştirmemiştir. Öte yandan, mesela, bir Behçet Necatigil'i, bir Oktay Rifat'ı düşünelim. Ne Necatigil'in ne de Oktay Rifat'ın, üzerinde herkesin birleşeceği 'kült kitap'ları yoktur. Necatigil ve Oktay Rifat için birer küçük soruşturma yapılsa, eminim, bir tek kitap üzerinde birleşilemediği açık ve seçik bir biçimde görülecektir.

Burada bir kriterden söz ediyorum: Bir şairin çok sayıda şiir kitabı yazmışken, bunlardan sadece biri üzerinde bir konsensüs, bir uzlaşım sözkonusu olabiliyorsa, bu, o şairin şiirini hiç değiştirmediğini gösterir. Necatigil ya da Oktay Rifat'ın şiir kitapları üzerinde böylesi bir uzlaşımın olmaması, onların şiirlerini Biçim olarak sürekli değiştiren şairler olmalarındandır.

Bir başka mesele de, 'çok yazar' olmanın, 'çok satar' olmakla, derin yapı'da aynı şeyi gösteriyor olup olmadığıdır. Kapitalizmin mantığı, 'değişimdeğeri' (exchange value) üzerine inşa edilmiştir;-tıpkı prekapitalist üretim tarzlarının mantığının 'kullanım-değeri' ('use value') üzerine inşa edilmiş olması gibi! Dolayısıyla 'değişim değeri', niceliklerin, 'kullanım değeri' de niteliklerin başat olması anlamına gelir: 'çok yazar' olmakla 'çok satar' olmak, niceliğin başat olduğu bir Dünya'nın içinden yazmak demek değil midir? Belki de Dağlarca bütün niteliklerini 'Çocuk ve Allah'ta tükettiğinin bilinçdışı bir dışavurumu olarak, çözümü, şiir kitaplarının sayısını çoğaltıp niceliği öne çıkarmakta bulmuş olamaz mı?

Düşünmeye değer...

Hilmi YAVUZ
(26 Kasım 2008, Çarşamba günü Zaman'da yayımlanan "Fazıl Hüsnü Dağlarca'da 'Nitelik' ve 'Nicelik' Üzerine Aykırı Notlar" başlıklı yazısı)

"Bir Şiirin Bakır Çağı"


"Bay Horozcu (Oktay Rifat), mahalleye yeni gelen kiracıların çocukları gibi süregelmekte olan oyunun başından başlamak istiyor, üstelik bu oyunun kurallarını bilmeden, salt öykünerek, dün dediğinin tam aksini söyleyerek, acemiye yapıyor bunu. Mahallenin asıl elebaşlarıyla bir anlaşmazlık çıkacağı doğaldı. En iyi, annesi (Hüsam) onu sokağa bırakmamalıydı, diyorum. Perçemli Sokak, bayramlarda çocukların salt patlatmak için ağlaya, tepine annelerine satın aldırdıkları düdüklü balonlara benziyor, o kadar ."

Ece Ayhan
(Bir Şiirin Bakır Çağı'ndan...)

Not: Bu alıntı Perçemli Sokak'a özel bir eleştiri getirmek için değil tenkitteki anlatım gücüne hayranlıktan paylaşılmıştır.